Türkçe yazan ve Türkçe konuşan medyaya baktığımız zaman hayret etmemeniz mümkün değil. Bu kadar okumuş cahil bir ülkede nasıl bulunuyor?

Bu kadar okumuş cahil nasıl oluyor da medya dünyasını işgal ediyor? Nasıl oluyor da bu kadar seviyesiz adam seviyesizlikler için bir araya toplanabiliyor?

İnanmak gerçekten zor. Birisi kalkar da ‘ama orası Türkiye... orada böyle şeyler olur’ derse şaşmam.

Necip Fazıl, dergi çıkardığı yıllarda meşhur Babiâli‘de – o zamanlar medya dünyasına Babıâli derlerdi, İkitelli değil- bir muhalifi ile kalem yarışına girer. Karşıdaki muhatabı edep sınırlarını aşar. Normal tartışma üslubunu hakarete ve seviyesizliğe döker. Onun bu tavrı üzerine Necip Fazıl; ‘ben ona alçak adam demem. Çünkü alçaklık ta bir irtifa ölçüsüdür. Ben ona çukur derim, çukur adam’ der.

Necip Fazıl bugün yaşasaydı, çukur bile olamayacak bu edepsizler gürühuna acaba ne derdi? Ortalık çukur adamdan geçilmiyor. Her biri bir köşe başını tutmuş. Her biri atıp tutuyor. Adamlarda ne utanma var, ne kırmızı çizgi. Yazıyorlar, söylüyorlar, uyduruyorlar da, hiç bir ölçüye de itibar etmiyorlar.

Türkiye’nin aydını, okumuşu bunlar mı? Türkiyenin bugünü ve geleceği hakkında söz söyleyecek, teklif getirecek bu takım mı? Eyvah ki eyvah... Eğer ülkemiz tümüyle bunların eline geçerse...
İnsan sormadan edemiyor; yahu bu kadar yalanı nasıl beceriyorlar? Bu kadar yalanı nereden buluyorlar? Bu kadar hakareti niçin yapıyorlar? Bu kadar düşmanlığa neden ihtiyaç duyuyorlar?
Medya kuruluşlarının çoğu kuruldukları tarihten beri yalan söylüyorlar. Uyduruk ve asparagas haberler yayınlıyorlar. Aslı astarı olmayan iddiaları dile getiriyorlar. Hasımlarının aleyhine olabilecek en küçük bir dedikoduyu, en küçük bir imayı bile büyük gürültülerle dile getiriyorlar. Ortalığı velveleye veriyorlar. İnsafzızca saldırıyorlar, adaletsizce hükmediyor. Ne hükmü, yargısız infaz ediyorlar.
Meşhur deyimde olduğu gibi, bunlar hem savcı, hem hakim, hem de hükmü infaz eden cellat rolündeler.

İşin garibi bunların en büyük hasmı da yerliler, yerlilerin kültürü. Yani ekmeğini yedikleri, gazete sattıkları, televizyonlarını seyreden, ürünlerinin müşterisi yerli halk ve onların değerleri.

Hiç utanmadan, hiç sıkılmadn, hiç korkmadan... Saldırıyorlar, alay ediyorlar, kendilerine göre doğru olmayan şeyleri suç gibi takdim ediyorlar.

Ama ne yazık ki buna rağmen satıyorlar, yalanlarına, sövgülerine, iftiralarına müşteri buluyorlar. Binlerce insan bunların yalanlarının müşterisi. Acaba müşterileri bunların yalancı olduklarını anlamıyor mu? Acaba gerçekten beyaz ekran bu müşterileri iyice aptallaştırdı mı?
Seksenbeş yılında Eskişehir’de çay ocağı işletiyordum. Bir müşterim şöyle anlatmıştı: Bir arkadaşım var, yüksek okul mezunu. Şu anda Tan gazetesinde çalışıyor. Merakla sordum:

-Arkadaşın Tan gazetesinde ne iş yapıyor? (Çünkü Tan gazetesi her gün sayısız üryan resim basardı ve her resmin altında da bir sürü uydurma haberler yer alırdı.) Dedi ki, Arkadaşımın işi o cıbıl resimlerin altına haber uydurmaktır. Arkadaşı demiş ki:

-Avrupadan bize çıplak resim dolu dergiler gelir. Biz de o resimlerden bir kaç tane seçer altına bir şeyler yazar öyle yayınlarız. İşte benim işim çıplak resimlerin altına uygun haberler uydurmaktır. ‘Bu resimde ki falanca bayan (Adı da mutlaka uydurmadır) şuraya gitti, şunu dedi, falancı ile vingirdeşti, falancı yerden alış-veriş yaptı vs.’ gibi.
Müşterim dedi ki, uydurma olsa da ben arkadaşımı yine de tebrik ediyorum. Her gün bu kadar yalanı nasıl söylüyor. Bu da galiba bir sanattır.

Kimbilir okuyucular da bu uydurmaları büyük bir iştahla okurlardı.
İştahla okurlardı diyorum zira Tan gazetesinin tirajı hiç de fena değildi. 1983 yılında Burdur’da kısa dönem askerlik yaptım. Aramızda en az tahsilli olan –o zaman ki- üç yıllık eğitim enstitüsü mezunu idi. Öğretmenler, avukatlar, hakimler, muhasebeciler, mühendisler gibi her meslekten insan. Ama Tugay’da en çok satılan gazete Tan gazetesi idi.

O zaman ben Türkiye aydını adına çok şaşırmış ve üzülmüştüm. Bu mu bizim okumuşumuzun seviyesi? Bunlar mı bizim aydınlarımız? Bizim okullarımız böyle adamlar mı yetiştiryor?

Bu nasıl bir seviye? Bunlar mı bizim neslimizi eğitecekler, kaliteli adam yetiştirecekler, ülkemizin geleceğini hazırlayacaklar? Yahu bunların burunları Tan gazetesinin yayınları arasında sıkışıp kalmış...

Tugay’da en çok satılan Tan gazetesi ile ikinci sırada çok satılan gazete arasında büyük bir fark vardı. Hoş ikinci çok satan gazetenin de Tan’dan aşağı kalır yanı yoktu. O da bugün hâlâ yalanlarına ve mukaddesat düşmalığına devam eden başka bir mevkute idi.

Bir hadiste buyurulduğuna göre, kişi yalan söyler, yalan söyleye söyleye yalana alışır ve sonunda yalancılar defterine kaydolur.

Bunlar da o kadar çok yalan söylüyorlar ki, o kadar çok iftira ediyorlar ki, o kadar çok manipüle yapıyorlar ki, artık bunlara ‘kâzip-yalancı’ değil, ‘kezzap-çok çok yalancı’ demek farz oldu.
Ne yazık ki ölçüleri olmayan bu utanmazların kezzaplığı terkedeceklerine hiç ihtimal vermiyorum.

Ben de şöyle dua ederim: Allah onların müstehakkını versin ve bizi de onların şerrinden korusun.

8.6.2008

Zaandam