Kur’ân, kalbi kirleten mânevî pisliği ve kiri, amellerini çirkinliğini; rics, neces, dess, zeyğ ve maraz gibi kelimelerle anlatıyor.

a.Rics.

Rics; sözlükte kokuşmuş şey, kir (necâset) demektir. Buradan hareketle haramlara, çirkin işlere, azap çektirmeye, lânet etmeye, ve inkârcılığa rics denmiş. Kur’an’da azap ve cezalandırma anlamında da geçiyor. (İbni Manzur. Lisânu’l-Arab, 6/106)

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır.

Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık (rics) verir.” (En’am 6/125. Bir benzeri: Yûnus 10/100)

Burada azap, şeytanın kendisi, murdarlık, kendisinde hayır bulunmayan şey, iman etmeyenlerin hak ettikleri dünyada lânet, âhirette azap anlamlarına gelebilir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1231)

Allah (cc) iman edenleri rics’den sakındırıyor:

 “...Öyleyse artık, (haramlardan ve özellikle) inanç ve uygulama olarak puta tapmanın her türlü murdarlığından (rics’ten) uzak durun, asılsız her türlü sözden kaçının.” (Hacc 22/30)

Puta tapmak, İslâma uymayan inanç ve uygulamalar, yasaklanan şeyler, yalan sözler rics’tir, bayağılıktır, kirdir, murdarlıktır.

Kur’an münafıklara da yaptıkları çirkin yanlışlara rics (pislik) diyor.

Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerini rahat bırakmanız için size Allah adıyla yemin edeceklerdir. Artık onların peşini bırakın. Çünkü onlar pistir (rics’tir) ...” (Tevbe 9/95)

Allah (cc) Peygamber hanımlarına hitaben şöyle buyurdu:

“... Ey Peygamberin ev halkı (ehl-i beyt), Allah, sizden rics’i  gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb 33/33)

Buradaki rics; kötülük, çirkin işler, günahkârların yüklendiği manevi kir, şirk demektir. Hatta bazılarına göre bizzat şeytandır. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 10/296)

Nefsi rics’ten arındırmanın yolu da Tevhid’e inanmak, haramlara riayet etmek, Allah rızasına uymayan bu gibi davranışlardan uzak kalmaktır.

 

b.Necis (necâset)

Necis sözlükte, kirli/pis olmak, ya da kirli hâle gelmek demektir. (Pis olan şeylere necâset denir.) Araplar; “onu kirletti, pis hâle getirdi (neccese)” derler.

Necis ya duyu organlarıyla algılanır (mesela; görülür, kokusu duyulur), ya da basiretle algılanır. Bu, manevi necisliktir, kirdir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 735)

Nitekim Kur’an şirk koşan müşriklere necis diyor.

Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten (necislikten) ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.

Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/28)

Müşrikler beden açısından, maddî yönden değil; bâtıl inançları, kötü ahlâkları, yanlış kanaatleri, çirkin amelleri ve câhiliyye anlayışına sahip olmaları yönünden necistirler.

Bu necâsetin temizleyicisi şirk inancından, bu inancın hayata yansıyan değerlerinden vazgeçmektir. “Lâ ilâhe illah-Allah’tan başka ilah yoktur” deyip gereğini yapmaktır...

Hayatı, insanı, varlığı, ölümü ve ötesini, değerler dünyasını, insanî sorumlulukları Tevhid’e uygun algılamaktır. İnsanların uydurduğu tanrılara ve o tanrılardan kaynaklandığı zannedilen ölçülere zihni, kalbi ve hayatı işgal ettirmemektir...

Nifak düşüncesi, zihniyeti (münafıklık) ve bunun günlük hayattaki yansımaları düşük bir ahlâktır. Nifak zihni, niyeti, yüreği kirleten ciddiyetsizliktir. Çıkarı ve maddi şeyleri yani dünyalıkları her değerin üstüne çıkarıp, gücün önünde eğilmektir.

Bu kiri ancak iman ve takva bilinci tathîr eder (temizler). Nifak ile geçen senelerin tortularını ve zararlarını ancak tevbe ve istiğfar giderir.

c.Dess

‘Dess’ fiil olarak bir şeyi saklamak (Nahl 16/59), düzenbazlık yapmaktır (nitekim Türkçe’de bu fiilden gelen desise, hile, şüphe demektir).

Buradan hareketle dess; sözlükte, pis ve hileli işlere (habis amellere), itaati terk etmeye denir. (İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 5/255-256)

Kur’an’da bir de şu âyette geçiyor:

 “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran (tezkiye eden) kurtuluşa ermiştir. 

Onu kötülüklere gömüp kirleten (desse) kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems 90/7-10)

 Burada tezkiye şirkten ve küfürden uzak kalma şeklinde de açıklandı. Şüphesiz küfürden ve masiyetlerden (günahlardan) temizlenen umduğuna kavuşur ve necat bulur (kurtulur). 

Bu âyet; kim amelini tertemiz yaparsa, kim hakkıyla “lâ ilahe illah” derse şeklinde de anlaşılmış. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 12/546)

 

d.Zeyğ

‘Zeyğ’ fiil olarak; istikametten, doğruluktan, ya da doğru yoldan başka bir yöne meyletmek-temayül, sapmak, eğilmek demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 318)

“O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Göz ne kaydı (mâ zâğa) ne de hedefinden şaştı.” (Necm 53/16-17. Ayrıca bkz: Ahzâb 33/10)

Mûsâ’nın (as) kavmi yoldan sapınca (zâğa), Allah da onların kalplerini (doğru yoldan) saptırdı (ezâğû)... (Saff 61/5) Onlar istikametten, doğruluktan veya doğru yoldan sapınca, Allah da onlara böyle muamele etti.

Kur’an’da, yine kendisinin ‘muhkem’ diye nitelediği âyetler,  ‘müteşâbih’ diye nitelendirdiği âyetler de var. Lakin kalplerinde eğrilik (zeyğ) olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşâbihlerin ardına düşerler... (Âli İmran 3/8)

Görüldüğü ‘zeyğ’ da kalbi kirleten, istikametten uzaklaştıran kalp hastalıklarından biri...

 

e-Maraz

Maraz, aslında itidalin dışına çıkmaktır. Bu da ikiye ayrılır.

1.Cimanî maraz, bilinen hastalık. Şu âyetlerde olduğu gibi:

“Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya (merîd’a) da güçlük yoktur...” (Nûr 24/61)

“O, bana yediren ve içirendir. Hastalandığımda da (izâ maridtü) O bana şifa verir.” (Şuarâ  26/78-79)

2.Câhillik, korkaklık, cimrilik, münafıklık ve benzeri türden aşağılık, rezil huyları ifade eder. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 707)

Bu kelime hastalıklı kalpleri ifade ediyor: Kalb-i marîz, ya da kalb-i sakîm... İçinde şüphe, tereddüt, cehâlet, kararsızlık, fitne, fesat, şeytanî dürtüler, ihtiras gibi kötü duygular olan yürekler...

Bunun sahibi ne tarafa ait olduğunu bilmez. Bir o yana bir bu yana savrulur. Çıkarı neyi gerektiriyorsa o yöne meyleder.

Kalbin marazlı olduğunun en önemli belirtisi, dil ile kalbin farklı oluşudur. Bu da münafıklıktır. Kur’an bunlara marazalı kalp diyor. 

“Onların kaplerinde hastalık (maraz) vardır. Allah da onların (bu) hastalığını artırmıştır.” (Bekara 2/10. Ayrıca bkz: Mâide 5/52. Enfâl 6/49.Tevbe 9/125. Nûr 24/50. Ahzâb 33/12. Müdessir 74/31)

Bu marazın en önemli sebebi samimiyetsiz, çıkarcı ve din konusunda iki yüzlü olmaktır... 

Böyleleri müslüman olduklarını iddia ederler, ancak onlar şeytanları ile başbaşa kalınca Allah’a ve müslümanlara gizli düşmanlık yaparlar. (Bekara 2/14, 76) Bunların kalbi hastadır ve baştan ayağa fesatla doludur. (Bekara 2/205)

Bu kalp sahipleri kulluk  görevlerini yapmazlar, yapamazlar.

*Rabbim yüreklerimizi bu kirlerden arındırmayı (tezkiye) etmeyi nasip etsin...

Hüseyin K. Ece

20.08.2023

Zaandam

-Sözlükte kitap

Kur'an'da ‘kitap’ kelimesi altısı çoğul (kütüb) olmak üzere 261 yerde geçmektedir. Ayrıca bir çok âyette aynı kökten fiil ve isimler yer almaktadır.

Kitap kelimesini türediği ‘ketebe’ fiili, aslında bir şeyi diğerine birleştirmek demektir. (Mu’cemu Mekayîsi’l-Lüğa, İbni Fâris, s: 885)

Lees meer...

İnzâr, korkunç haber vermek, bir şeyin sonucundaki güçlük ve zararı haber vere­rek uyandırmak, sakındırmaktır. Bu bir anlamda, bir tehlikeyi, bir zararı veya kötü bir sonucu haber vererek peşinen uyarmak, kişinin aklına başına almasını ve tedbirli olmasını haber vermektir.

Lees meer...

Pagina 4 van 8